10 Aralık 2011 Cumartesi

ilk aşk

Hani ilk aşklar farklıdır, bir daha asla öyle olmaz derler ya, eskiden inanmazdım. Şimdi düşünüyorum da, ben senden sonra sevememişim ki kimseyi adam gibi. Kimse yaralamamış ki beni senin yaraladığın gibi. Kaç yıl geçmiş üstümüzden hala ağlayabiliyorum senin için. Hala kalbim deliler gibi çarpıyor bana nasıl sarıldığını, bana nasıl baktığını hatırladığımda. Bu ne kadar normal yada normal mi bilmiyorum; çünkü senle ben biteli dört yıl olacak neredeyse. Hala aynı acı, hala aynı burukluk. Sadece bunla yaşamayı öğrenmişim, bir kenara atıp hayatıma devam etmeyi öğrenmişim bu kadar zamanda. Tek fark bu.

Geçen gün eski eşyalarımı karıştırıyordum. Senden ayrıldıktan sonra yazdığım bir mektubu buldum. Yine 'kaybolmuş, adressiz' bir mektup. İçimden geçenleri bir tek kağıtlar biliyor zaten. Acımı bir tek gözyaşlarımla ıslanmış, dağılmış harfler hissedebiliyor. Neyse, bu mektubu yazarken içimde ne fırtınalar kopmuştu.. Daha dün gibi hatırlıyorum. Hıçkırıklara boğulmuş, 'Yok, daha fazla yazamayacağım.' demiştim. Yaşadıklarımızı hatırlamak çok acı veriyordu ama hatırlamak zorundaydım. Aşkın nasıl bir şey olduğunu tarif edebilmek için. Bu mektubu buraya yazmasam olmaz diye düşündüm. Gör, ne kadar sevmişim seni..

(not: bu yazı baya bi uzar sanırım, sonra bitmiyo lan bu sıkıldık mıkıldık demeyin, baştan uyarmak istedim.)

" Arada aklımdan çıkarmayı başarabildiğim;ama kalbimden bir türlü çıkaramadığım bir tanecik aşkıma...
Her insanın umutsuz olduğu bir an vardır. Yalnız hissettiği, birine ihtiyaç duyduğu bir an. Bazen hıçkıra hıçkıra ağlar, sesini duyurabilme çabası içinde. Hatta o kadar ağlar ki, bir süre sonra kendini durduramaz. Gecenin sessizliğini bozan hıçkırıklarla kafasını kaldırır, en parlak yıldızı bulur gökyüzünün derinliklerinde. Ve "Neden?" diye sorar. "Neden yalnızım?"

İşte ben, aynı böyle bir akşamda, yalnızlığın verdiği çaresizlikle gözyaşlarıma engel olma çabasındaydım. Kendimi durduramıyor, ağladıkça daha da ağlıyordum. O kadar yalnız hissediyordum ki.. Hiçbir şey eskisi gibi gelmiyor, mutlu olamıyordum. Kendime ait bir peri masalı istiyordum. O akşam gerçektende bir dilek tutmuştum. Yıldızlardan senin gibi birini dilemiştim.
Böylesine zor geçen bir akşamın ardından sen geldin. Bulup çıkardın beni içinde kaybolduğum karmaşık duygularımdan. Belki sen hiç bilmedin ama, benim için bir mucizeydin. Yalnızlığımın tek çaresi, gerçekleşen tek dileğimdin. Kısaca sen, ihtiyacım olan her şeydin.

Seninle yaşadıklarım, seninle hissettiğim duygular... Hepsi benim için birer ilkti ve o kadar başkaydı ki! Sen bunları hiç bilmedin ama sen benim için ilktin, tektin. İçimdeki o sonsuz karanlığın içinde yanan tek bir mum gibiydin. Aşka tekrar inanmamı sağlayan bir mucizeydin. Ben seninle yaşadım aşkı, seninle tattım gerçek mutluluğu, senle buldum hayatın anlamını.

Bana sardığın o sıcacık kollarınla kendimi güvende hissetmemi sağladın. Yaşamdaki en büyük zorluklar bile, çok basit bir sorun gibi göründü seninle. Gözlerimizin buluştuğu her an, her o uçsuz bucaksız maviliğin içinde kendimi kaybettiğim zaman, bir kez daha sevdim seni. Eskisinden daha fazla, daha tutkuyla. Bana gülümsediğinde çiçekler açtı içimde, rengarenk. Bana sarıldığında, sanki tüm dünya durdu birdenbire. Sadece biz vardık. Sadece sen ve ben. Beni kendine çekip dans ettiğimizde, sanki zaman duruyordu. Başka bir dünyaya gidiyorduk. İşte bu kadar çok sevdim seni. Tüm kalbimle.

"Hoşçakal" deme zamanım geldiğinde, otobüsün camından sen bir nokta haline gelene kadar gözlerimden süzülen yaşlarla sana baktığımda, birbirimizi göremeyene kadar aptallaşmış bir şekilde el sallayıp durduğumuzda veya uçakta seni düşünerek hıçkırıklara boğulduğumda hiç gelmemişti aklıma, o "hoşçakal"ın aslında "elveda" olduğu. O günün seni son görüşüm olduğu.

Halbuki sen dünyanın öbür ucunda yaşıyor olsan bile, ben seni sevecektim. Sadece yazları görüşebilecek olsak da, belkide buna değecekti. Belki koruyamadık aşkımızı, sahip çıkamadık. Belkide tamamen farklı insanlardık; ama biz bunu anlayamadık. İkimizde suçluyduk belkide.. Ama sonunda saçmalayan, her şeyi abartan ben olmuştum işte. Salak kız. Asla affedemedim kendimi. Yazdığım her cümle, benim değildi sanki. Kıskançlık, öfke doluydu bu sözler, yıkılmış hayallerle dolu. O zaman anlayamadım ileriye gittiğimi, anlayamadım aşırıya kaçtığımı. Belkide bir iki cümleyle, biraz tartışmayla halledebilinecek bir olayı, acımasız sözlerimle bitirdim. Senin sözlerin doğruydu. Kendi yaşımda biri gibi davranamadım. O zaman fark edemedim ne kadar saçmaladığımı, yada bu sözlerimle geri dönüşü olmayan bir yere vardığımızı. Fark edemedim önümüzdeki acı ayrılığı.

O zamana geri dönebilsem, inan asla söylemezdim bunları sana. Belki yine biterdi, ama böyle saçma sapan bir nedenden, saçma sapan bir kavgadan dolayı değil. Bir şans daha tanıyabilseydik keşke bize. Hemen pes etmeseydik keşke. Ayrı dünyalarda yaşayan, yabancı insanları oynamasaydık hemen. Belkide o zaman daha farklı olurdu her şey.

Bir süre her şeyin bittiği gerçeğine inanamadım. Sonra bu gerçek tüm zalimliğiyle çıkınca önüme, anlatamadım bir türlü kendime, hazmedemedim. Toparlayamadım kendimi. Ama bildiğim tek bir şey vardı ki, her şey için çok geçti artık. Çok geç kalmıştım.

Şimdi dönüp baktığımda, sanki her şey hala etkisinde olduğum ve düşünmeden duramadığım bir rüya. Uyandığımda ise birdenbire, yine her şey rüyamdan önce, yani senle tanıştığım tatilden önce bıraktığım yerdeydi. Ben yine yalnızdım, sen yoktun hayatımda. Tüm anılarımızı ve kırılmış kalbimi bırakıp gitmiştin. Bir kez bile arkana bakmadan..

Şuan sen başka maceraların peşindeyken, ben hala seni düşünüyorum. Kalbindeki yerimi başkasına verirken, ben her gece ağlıyorum. Aptallığıma yanıyorum. Hissediyorum yanıyor, parçalanıyor içimde bir yer. Herkes çoktan unuttum sanıyor, üstesinden geldim diye biliyor. Ama gerçek şu ki, bazen çıkarabilsem de aklımdan seni; atamıyorum kalbimden. Olmuyor. Artık biliyorum birini kaybetmek nasıl bir duygu. Ve biliyorum elveda deme zamanım çoktan geldi sana. Biliyorum, bazı şeyler için çok geç artık. Bir daha seni asla göremeyeceğim.

Sadece bilmeni isterdim. Ben seni hala seviyorum, seni çok ama çok özlüyorum. Elveda deme zamanım geldiyse bile, ben hala sana sıkıca sarılmak, bir daha hiç bırakmamak istiyorum. Sadece bilmeni istiyorum, ben bu gerçekle yüzleşemiyorum.. "

Bu dört yıl önce yazdığım bi mektup sana. Tabiiki asla okumadın, asla bilmedin. Sen beni hep hırçın, kıskanç, nefret dolu bir kız olarak hatırlayacaksın sanırım. Sana olan özlemim, etrafımdaki insanların bizi eleştirip durması, kıskançlık krizlerim birleşince sana patlamıştım işte birden. Sonunun kavga olacağını düşünmemiştim. Sonumuz olacağını düşünmemiştim. İnan, çok pişmanım.

odun gibi gerçek

Yokuş aşağı yürüyorum. Sert esen rüzgar sayesinde bombok olmuş saçlarımı hışımla geriye atıyorum. Keşke yağmur yağsa, keşke o kadar yağsa ki ağladığım anlaşılmasa.

Peki neden ağlıyorum? Neden hiçbir gücüm kalmamış gibi kendimi yola teslim etmiş, umutsuzca yürüyorum? Ve en önemlisiyse ben düşüncelerim arasında boğulurken sen neden yoksun yanımda?

Hayatımda ilk kez "Bu sefer hayalkırıklığına uğramayacağım. Bu sefer mutlu olacağım." demiştim. Farklıydın çünkü, biliyordum. En başından anlamıştım farklı olduğunu. Bana bakışından beni sevebilecek insanın sen olduğunu hissetmiştim. Biliyodum, beni üzmeyecektin.

Neden hep her şey istediğimizden farklı olmak zorunda ki? Neden hiçbir şey göründüğü gibi değil? Bu ülkede kalbini kırabileceğin milyonlarca kişi varken, beni neden seçtin? Bu muydu yani hak ettiğim?

Canın sıkıldığında kullanabileceğin, işin bitince atacağım saçma sapan bir şey kadar değersiz mi görünüyordum senin gözünde? Yok, bu kadar basit olamazdı yada onca güzel şeyi söyleyen bir başkasıydı.

Neyse ne işte.. İyi rol yaptığını söyleyebilirim. Evet, yine kandırılan masum, ezik kız ben olmuştum işte! Sense hiç düşünmeden çekip gitmeyi bilmiştin.

Bana da öğretebilir misin nasıl bu kadar taş kalpli olunur? İkinci bir hıyarlığın tuttuğunda kaldırabilirim böylece.. Yada yoo.. o taş kalplilik ve bencilliği öğrendikten sonra ikinci bi hıyarlığını beklemez direk postalarım seni ülkene.

Malesef ben senin kadar başarılı değilim bu işlerde. Ne yazık ki bir kalbim var. Yada vardı diyelim. Artık o da kalmadığına göre (onu da tuzla buz ettin tebrik ederim) bende öyle boş boş yürüyorum işte. Amaçsız. Kendi benliğimin içinde kendimi kaybediyorum. Dışarı atamadığım hıçkırıkları yutuyorum. Ağlayamıyorum. Yalanlara, bahanelere umut sarmak istiyorum. Ama gerçek önümde duruyor. Koca bir kütük, odun parçası, orman yarması gibi. Yani aynı sen gibi.

Ben sıkıntıdan nefes bile alamazken, sen bana kendimi bu kadar basit hissettirip gidecek kadar acımasızsan, sorun değil.

En azından senin gibi olamadığım için sükrediyorum. Ben üzüntümü bir şekilde gideririm ama sen dostum, asla düzelmeyeceksin; çünkü ne bir kalbin var, ne de duyguların. O yüzden benden sana 'insan' tavsiyesi; hiç daha fazla bekleme, ait olduğun ormana geri dön. Ben burda iyi olurum.

kaybolmuş mektuplarım

"Ben seni hak etmiyorum."
Bu cümleyi herkes kuruyor. Bir şekilde bir ilişkiyi bitirmek için uydurulan bir sebep, karşındakini biraz olsun iyi hissettirmeye çalışmak için söylenen bir yalan vs. Aslında hiçbir zaman da içten gelerek söylenmeyen bir cümle işte.
Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki, o kadar cesaretsizim ki. Korkağın tekiyim sevgilim, gerçeklerden kaçıyorum. Seni sevmediğim gerçeğini yalanlarla süslüyorum ve kendimi acındırmaya çalışıyorum. Hepinize yalan söylüyorum. Sevdiklerime yalan söylüyorum ve bu beni öldürüyor. Artık mutlu olamıyorum ve hak ettiğim cezayı çekiyorum. Nasıl bir insana dönüştüğümü ise hiç bilmiyorum. Aynada kendime bakıyorum ve en azından doğruyu söyle diyorum, olmuyor. Suçlu olduğumun yüzüme vurulmasını istemiyorum, insanların benden nefret etmesini istemiyorum ve kaçıyorum, yine kaçıyorum. Sana çok değer veren bir insandan ayrılmak o kadar zormuş ki.. Hiç fark etmemiştim, anlamamıştım. Hep terk edilen taraf ben olmuştum.
Ben seni çok seviyorum sevgilim, hemde çok. Ama asla sana sevgili gözüyle bakamadım ve tüm bunları senin yüzüne söylemek istesem de yapamıyorum. Etrafım yalanlarla doldu ve yanlış olduğunu bile bile bu oyuna devam ediyorum. Elime ne geçecek ki? Her türlü kalbin kırılacak ve ben bundan nefret ediyorum. En başından seni, senin beni sevdiğin gibi sevemeyeceğimi anlamıştım ve o sırada bir tepki vermem gerekiyordu. Korkağın tekiyim, bağışla.
"Ben seni hak etmiyorum."  İşte bu cümle sen ve ben için geçerli. Senin yüzüne, çevrendekilere, herkese milyonlarca yalan söyledim. Umarım bir gün iyiki dersin, iyiki ayrılmış benden. Çünkü sen bana fazla iyisin sevgilim. Tertemiz bir yüreğin var ve bu yüreği kırmak zorunda kaldığım aklıma geldikçe niye diyorum, niye yaptım bunu sana. Ancak yazarak avutuyorum kendimi. Sana söylemem gerekenleri kağıtlara döküyorum. Kimsenin okumayacağını yada anlamayacağını bildiğimden. Senin asla göremeyeceğini bildiğimden.
Özür dilerim..